8 Temmuz 2017 Cumartesi

Gdansk trenindeyiz. Kuba bize "Trende yer yok ama ilk kompartımana bilin kesin oturacak yer bulursunuz." demişti. Üç tane kompartman değiştirdikten sonra baktık böyle olmayacak, koridorda duvara yapışık sandalyeyi açıp oturduk ve Gdansk'a vardık. 

Öyle güzel bir şehir ki tren durağında bunu hissettiriyor:






Ekşi sözlükte tren garının orada Türk dönercisi olduğu yazıyordu, etrafa bakındık. "İstanbul, Habib" gibi isimler genelde yabancıların kafasındaki develi İstanbul sokakları imajından çıkmış dükkan isimleriydi. "LEZZETLİ" ismini görünce direkt girdim. Döner 14 liraydı, Polonya'ya göre ucuz mu pahalı mı tereddüt ettik, satıcı abi "Siz Türk müsünüz? Burada döner Türkiye'dekiyle aynı fiyat ama porsiyon büyük." diyince neyse oturalım dedik. Yarım orta boy somun ekmek arasıydı ve malzemesi boldu, adam haklıymış.

Hostele gittik. Eşyaları bırakıp elimize şehir haritasını alıp yeni maceralara yelken açtık.

Gdansk kuzeyde Baltık denizine kıyısı olan bir liman kenti. Tarih boyunca Polonyalılar ile Almanlar arasında ping pong topu olmuş. 18. yy'da Almanların eline geçmiş, birinci dünya savaşından sonra nüfusun büyük çoğunluğu Alman iken savaşı Almanlar kaybettiği için Polonya'nın da bir limanı olsun diye Almanya'dan özgür şehir elde edilmiş. Sonra Almanlar işgal etmiş ardından geri dönüşsüz olarak Polonya'ya verilmiş. 

Almanlar için buranın adı "Danzig". Bizim için ise "Daniska". Türkiye'deki satıcılar Alman mallarını kaliteli buluyorlarmış, bu malların üzerinde de Danzig'ten geldi yazıyormuş. Bizimkiler de iyi mallar için "Bu malın daniskası budur abla." diye diye böyle bir söz yerleşmiş dilimize.

Polonyalılar bu Alman çoğunluğuna gereken saygıyı göstermiş. Lehçe yazıların hemen yanında Almancası da var genelde. Almanca konuşan insanlar duymak mümkün etrafta.

Eğer daha fazla şey öğrenmek istiyorsanız okumayı bırakın. Diğer şehirlerde şehrin tarihini ve önemini yürüme turlarından öğrenip veya hiç olmadı okurken burada zamanı iyi planlayamadığımız için turları kaçırdık ve sadece fotoğraf çekmekle yetindik. Çektiğim şeylerin bir çoğunun ne olduğunu bile hatırlamıyorum.

Bu hariç. Ne lan bu :)))


Hostelden çıkınca önce bizi bu dönme dolap karşıladı:


Eski şehire altın kapıdan (altın falan değil) giriliyor. Kapıdan önce sizi bir dere karşılıyor Motlawa (Motvafa) diye, ve sıra sıra dizilmiş eski binalar.


Hemen karşısında yeni binalar:


Eski şehir çok güzel, gördüğüm en güzel eski şehirlerden kesinlikle. Günlerden cumartesi olduğu için de cıvıl cıvıl. 



Poseidon heykelli çeşme ile uzun kilise de buranın Sultanahmet'i diyebiliriz.




Klasik turist aktiviteleri:


Fakat bunu ilk defa görüyorum:


Bankaları bile güzel, Kiev'i aratmıyor:


Yine güzel bir bina:





Bayağı bir yürüdük ama hala aynı tipte binalar, bütün şehiri bu tarzda inşaa etmişler sanırım :)


Çeşmenin tadını yine çocuklar çıkardı:



Bu adam astronom ve aynı zamanda Gdansk'ın eski belediye başkanıymış (1600'lü yıllarda)


Nasıl açlığımı yatıştıracağım bununla:


Hostele döndük, hosteldekilerle tanıştık. Mutfakta iki Romanyalı kız ile iki İsveçli çocuk konuşuyordu. İsveçliler Romanyalı kıza en sevdiği şehrin neresi olduğunu sorunca kız "Kesinlikle İstanbul. Orada beş ayımı geçirdim harikaydı." falan dedi, orada lafa daldık "We like you" diye. Ardından uzun uzun politika ve Romanyadaki komünizmden konuştular, o ara patlamış mısır yediğimden ne dediklerini pek duyamadım. Aman neyse.

Oda ful kızdı, belki de İsveçliler hariç hostel de ful kızdı? Bir sürü şık giyimli kız vardı, arkadaş sordu "Düğün mü var?" diye, bekarlığa veda partisi var demişler. Gdansk Polonya'nın Las Vegas'ı gibi bir yer, insanlar haftasonu kaçamağı olarak buraya geliyor. Otuz yaşlarında Polonyalı ablalarla muhabbet ettik. Hepsinin tek derdi plaja gidip uzanmak. 

Yalnız odada bir de Asyalı'ya benzeyen bir kız vardı, sorduk El Salvadorluymuş? Annesi de Yunanmış? Paso gezdiği yerlerden bahsetti. Bir yerlerden girip garip bir yerden çıkıyor. Kıza buraya nereden geldin diye sordum, şuradan diyip Balkan rotası saydı, "E Türkiye niye yok?" dedim, "Onu daha önce yapmıştım. İran'dan İsrail'e gidemiyordum, Türkiye'yi gezip gittim." dedi. "İran'a nereden geldin?" diyorum "Malezya'dan 88$'a bilet buldum atladım geldik." "Orada nereyi gezdin?" "Malezya Singapur Kamboçya Vietnam yaptım." "E Tayland'ı gezmemişsin?" "Onu daha önce yapmıştım." Artık orada kahkahayı patlattım. 

Hak şaşırdı, "Sende para bol herhalde." dedi ama kız tam da benim beklediğim cevabı verdi: "Yoo ben San Francisco'da öğrenciyim orada öğrenci olarak yaşamak tüm bu geziden daha pahalı."

San Francisco çok güzel sen de gelsene. 

*

Şehir gece de çok güzel:



Epeydir cluba gitmiyorduk, Polonya'daki ilk clubımıza gidelim dedik. Ukrayna'dan çok daha eğlenceliydi. O bekarlığa veda partisi verenler buraya gelmiş :)) Barzo yok. Biriyle dans edince bardan hesap kesmiyorlar. Yalnız cumartesi olduğundan çok kalabalıktı, arada dışarı çıkıp nefes molası vermem gerekti. Bir de arada anlamsız yerel şarkılar çıkabiliyor. Polonya'da Türk tipinizle cluba giderseniz mutlaka birileri sizi çevirip kıllık yapacaktır diyorlardı ekşi sözlükte ama burada böyle bir şey olmadı (hiçbir yerde olmadı) ayrıca birkaç kişi yanlışlıkla ayağıma bastı, döndü özür diledi.

Hostele döndük.