Tarih: 31 Ocak 2015 Pazar

Pazar günü 5 kişi toplanıp hayvanat bahçesine gittik. Hayvanat bahçesine de blog yazılır mı? dedirtmemek için kısa keseceğim.

Geçen perşembe exchange grubunda tanıştığım Hong Konglu kız ve onun Çinli bir arkadaşı ve benim exchange grubumdan bir Çinli arkadaşla geçen bahsettiğim Host Family programından Polonyalı geldi. İki Çinli lades olunca ben de beleş listening yapmaya başladım, bir yandan da Hong Kongluyla "Hangi meyveleri seversin?", "Ekşi ve sulu meyveleri severim örneğin yeşil elma." tarzı diyaloglarla Mandarinimizi pekiştiriyoruz.

Hayvanat bahçesinin tasarımı oldukça iyi. Bursa hayvanat bahçesinde hayvanları doğal ortamlarında göreceğim diye çitlerle hendeklerle ayrılmış 5-10 metrelik bir uzaklığa bakmanız gerekir ki onda da aslanın keyfi varsa gölgeden çıkar da görürsünüz. Burada ise hayvanın doğal alanının bir tarafını camla kapatmışlar, o kapatılan yerlere de kulübe gibi bir şey yapmışlar, insanlar oraya gidip hayvanlara daha yakından bakabiliyor.

Maymunlara bakılan kulübeye giriyoruz. Maymunlar oturuyor, yemek yiyor, güneşleniyor. İnsanlar onları çekeceğim diye birbirleriyle yarışıyor. Maymunlar insanlara bakıyor, popolarını kaşıyor. İnsanlar onlarla selfi çekeceğim diye iki büklüm oluyor.  Maymunlar açık havada, bizse kutunun içindeyiz.

Bu işte bir terslik var...



"Hey dostum benim evim insanat bahçesine bakıyor. Şu insanlar çok acayip yaratıklar sürekli ellerinde sopa geziniyorlar bazen durup sopanın ucuna uzun uzun bakıyorlar!.."

Bunlar da yürüyerek 2-3 saatte gezebileceğin hayvanat bahçesinde bile otobüse binen tembel tayfa:



Egzotik heykellerle ambians yapmışlar:



Burada wipeout parkuru gibi bir ortam var ama içinde hayvan yok. Yine de emeğe saygı:



Hayvanat bahçesinde kuru kuru hayvanlara bakmak yok. Her gün ikişer seanstan dört farklı hayvan şovu yayınlanıyor.



Şovda maymunlar yukarıdaki ipten amfiye iniş yaptı, ördekler sahneye akın etti, maymun ablanın omzuna çıktı vs. çok aman aman şeyler olmadı. Ben hayvanların sahneye çıkıp "I like to moving moving" diye şarkı söyleyip dans etmesini beklemiştim oysa ki :(

Bu şovdan sonra ara verip yemek (pilav) yedik. Çinli arkadaşlardan biri pilavına dokunmadı. Buranın pilavlarını beğenmiyormuş. Bıyık altından güldüm.

Görme engelliler unutulmamış:



Bu hayvanı lise biyolojisinde işlemiştik:



Bu kaplumbağa yemek yiyeceğim derken kendi yemek olmuş:



Şu çocuğun da tüm hayvanat bahçesiyle fotoğrafı var, ne zaman arkamı dönsem çocuğu bir şeylerle fotoğraf çektirirken buluyorum. Aile costu çıkarma derdinde:



NUS'ta her köşebaşında su sebili var, suya para vermek gerekmiyor. Anlaşılan bu Singapur'un geneli için geçerli, burada da etrafta egzotik lavabolar mevcut:



Tuvalete bile konsept yapmışlar (tuvaleti bile çektim evet)



Fil şovuna gittik. Hepimiz fil Lasah'ı göreceğiz diye çok heyecanlıydık, nefeslerimizi tutup gelmiştik fakat malesef Lasah Erasmus'a gitmiş:



Fil şovu ufaktan uykumu getirdi. Bi 15 sene önce görseydim çok hoşuma giderdi herhalde ama.. Hayvanat bahçesini gezmeyi bitirmiştik zaten, bir sonraki şov 30 dakika sonraydı ve köpek şovuydu. Değişik milletlerden Yeteneksizsinizlere, Ajun Ilıjalılara maruz kalmış insanlar olarak onu da görmeyelim dedik.

*

Dönüşü 3 Çinli ve ben taksiyle yaptık. Taksici hippi kılıklı bir amcaydı. "Çok şanslısın genç adam 3 melekle berabersin." falan diye takıldı bana. Türk olduğumu öğrenince "Hangi takımı tutuyorsun, Galatasaray mı?" dedi bana nihahaha. "Bizim ülke (Singapur) üç şeyi çok sever. Yemek, alışveriş yapmak, şikayet etmek." dedi. Sanki başka yerde farklı da :d "En çok kuyruklardan şikayet ederler." dedi. Aklıma Eminönü'ndeki baklava izdihamı geldi. Bizde herkes her zaman ip gibi dizilsin de canımı yesin.