Bugün fazla bir şey olmadı, isteyen direkt özete geçsin.

Sabah kahvaltıya gittim. Rasgele Singapurluların masasına oturdum. İçlerinden biri House Leo'daymış, beni tanıdı. Kendisiyle çok iyi dostuz şu anda, fakat ismini hatırlamıyorum >.< Bu sefer elemanlarla biraz Çince konuştum. Pek konuşamadım gerçi de işte çatpat Çincemle güzel idare ettim, "siyu" falan dedim arkalarından (siyu çincede ense tıraşın güzelmiş demek) Şaka bir yana muhabbeti pek hatırlamıyorum, günler şaşmaya başladı biraz, şu an 13 Ocak Çarşambayı yazıyorum. Dersin var mı dediler var dedim, kaçta dediler bilmem var bi ara dedim. Exchange olmak güzel lan, harbiden bi ders vardı ama ne zamandı o ders? Odama gidince öğrenirim.

Ders varmış, saat 12 algoritma, gittik. Bu sefer sınıf farklıydı ama sınıfı bana tarif eden hademe aynıydı, IQ'cu amcaya sevgiler. Bu seferki dersin hocası batılıydı, neresi bilmiyorum Alman olabilir. Hocanın aksanı iyiydi anlaşılıyordu ama ders yine "x'e giriş" olduğu için ve hoca "Bunları önceki senelerden biliyor olmanız lazımdı." demeyip konuları birinci sınıftan başlatınca manyak sıkıldım. Neyse ders bitti yurda doğru yola çıktım.

Blog bugün pek boş gözükmesin diye UTown'dan (Yurtların toplandığı bölge) birkaç tane resim çektim, paylaşayım:


Burası yurtlarla kampüse giden otobüs durağı arasındaki popüler bölge. Etrafta yemek yerleri ve kafeler, ortada sohbet eden insanlar, yürüyen insanlar, bir şeyler satanlar. Bilkentteki Speed/Kıraç önünün karşılığı gibi geldi bana. Bilktentte FF'in önünde takılan enteresan tipleri de burada bulursam yanaklarından öpücem.

Bu alanın üstü kapalı olduğunu görüyorsunuz. Tropikal iklimden dolayı paso yağmur yağan bu ülkede yurdunuzdan kalkıp hiç ıslanmadan otobüs durağına gitmek mümkün gözüküyor. Fakat otobüse binerken oluşan kuyrukta ıslanıyorsunuz eheh.

Ama örneğin burada yolu kapatamamışlar: (Burası kampüste bir yer)


Ülkenin demografik yapısından nerelerde yağmurda ıslanıp ıslanmayacağınız gibi hayati meselelere geçtim gördüğünüz gibi.

Burası da UTown'ın çim alanı. "Niye kapattınız burayı bu kadar da kuralcı olunmaz ki!" diye sövecektim de geçici bir süreliğine kapalıymış:



Ardından biraz karnım acıktı, flavours diye bir yere girdim. Hayli büyük bir yer. İçinde her türlü mutfak var:



Sadece Ortadoğu ve Balkanlar eksik. İkisini kapsayan bir mutfak lazım. Şu Singapurla nüfus mübadelesi yapsak her şey daha iyi olacak aslında bizim için de flavours için de. 600 bini versek 2. çoğunluğa ulaşır, Turkish Cuisine yazısını flavoursa asarız. Hele burada özellikle çiğköfte yemek için doğmuş insanlar var. Ama bulgur icat olmadığı için normal pirinç pilavını düz olarak satın aldıktan sonra oracıkta yoğurup köfteye çevirip sıcak sıcak yiyor bazı insanlar. (şu an iğreniyorum biliyor musun)

Sonra S'nglish yani İngilizce'nin Singapur ağzı hakkındaki seminer için kampüse döndüm. S'nglish'in nesi özel derseniz, adamlar cümle kurarken yedikleri zamanın %50'si gerçek cümleye, geri kalan %50'si "la"ya gidiyor. Cümlenin sonuna la ekliyor millet. "Öyle lanlı lunlu konuşmayı bırak akıllı ol uslu takıl derdin ne senin?" diyecem nası diyeceğimi bilmiyorum. Daha başka bilgiler paylaşıp ufkunuzu yarıya indirmek isterdim ama toplantı dünmüş.

Bizim yurttaki exchange öğrencinin bir yemek muhabbeti vardı oraya gittim. En son ben geldiğim için onlarla fazla konuşamadım gerçi, daha çok onlara yardım eden buddy programındakilerle konuştum. Yine Çince'mi döktürdüm. Bir de birine Çince konuşmak ofansif midir diye sordum. Bunu daha önce Çin asıllı bir Kanadalıya yapmıştım sonu pek iyi gitmemişti. Ama şimdi düşünüyorum da Singapurlu Çinliye niye ayıp olsun. Çinli aynı Çinli, ülke hala Asya'da.

Ondan sonra yine yurdun aktivitesi vardı, "Interest Groups Fair" diye. Yine çok amaçlı salonda toplanmış millet, bu sefer o yurda özel kulüpleri tanıtıyorlar.





Kendimi ilk üniversiteye gelişimdeki gibi heyecanlı hissettim, ne varsa yazıldım. "Pastacılık kulübü mü? Getir getir. Pastayı da getir. Hokeyden de olsun, Dodgeball da güzele benziyor." moduna girdim. Bunlar güzel de tiyatroculuk kulübüne napmaya girdim onu çözemedim, tiyatro kulübünün başkanı dünkü troll Dave ile bizim katın güzin ablası (işlevini tam çözemedim, kapısının yanında resmi asılı, kapısının üzerinde bir takım yazılar var.) Hintli kızmış, bunlar olursa makara olur diye ona da kaydoluverdim. Tiyatro deneyimim ilkokulda yazıp yönettiğim fakat oynamadığım veya figüran olarak rol alıp gizli kahraman olduğum piyeslerle kısıtlı ama İngilizce tiyatro nasıl olacak merak ediyorum. En olmadı ışık tutarım sahneye.

Bilkentte bu açgözlülük mail adresinizin "Ankara Restoranları" mailleriyle spamlenmesiyle sonuçlanır. Burada "Çinçançon kardeşler yengeç salonu" mailleri gelmez umarım.

Odamın manzarası:



Tamam bu manzarayı Heidi görse "Nerede dağlar?" diye içlenirdi de ben sanki uyurken kozmik zamana, yıldızlara yolculuk yapacakmışım gibi hissediyorum, pencerelerden damlayan ışıklar da yıldızlara benziyor, yersen. Pencerem gökyüzüne açılıyormuş gibi yani.

Özet:
- Yurdumuzun tiyatro kulübü var.
- Yurdumuzun RC araba kulübü var.
- Yurdumuzun pastacılık kulübü var.
- Yurdumuzun yakartop kulübü var.
- Biri pilavı yasaklamalı bazı insanlara, şekere iyi gelmiyor.
- Si yu.